13 Mart 2009

Last day of my "Salad Days"

İnsanlar neden büyür? Hani kimimiz vardır ya gençliklerine tutunurlar, bazı şeyleri yitirmemek için, bazı şeylerin kendilerince "saf" kalmaları için. İster istemez büyür insan, toplum denilen kavramda birey olmak için, daha fazla özgür olmak için daha fazla "özgü" olmak için.

Ne güzel günlerdir gençlik günleri. Fütursuzca hata yaparsın, yaptığın hataların çoğundan ders çıkarmadan. Çıkardığın dersleride ya yanlış ya da eksik çıkararak. Sonra birdi, ikiydi bi bakmışsın artık ustası olmuşsun bu işin. İşte kirlenme ordan sonra başlıyor. İnsan iyi yaptığı herşeyi kullanmaya, kirletmeye başlıyor. Böylece büyüyor. Üzerinden gençliğin o renkli yarısı sökük, yarısı yamalı kostümünü çıkartıp, simsiyah takımını çekiyor. Şık ama içinde hareket etmesi daha zor.

Eskiden olsa yapamadığı yargıları yapıyor. Daha fazla kendine dönük kararlar veriyor. Daha fazla kendi merkezli oluyor. Arkadaşları için daha az üzülüyor, daha az şeye kızıyor, daha duygusuz oluyor. Büyüyor. Çünkü yaptığı hatalardan çıkardığı derslerin karşılığında birşeylerde yitiriyor.

Bende anlıyorum ki büyüdüm artık. İçimdeki o siyah takımı çekmek isteyen sesleri hafiften duyar oldum. Pek çok insandan daha fazla hata yaptım. Çok ders çıkardım. Çok şey gizledim. Çok şeyi açığa vurdum. Bağırmaktan sesim kısılıpta sakin insan taklidi yaptığımda oldu. Kendimi başkalarına verdiğim sözler yüzünden inkar ettiğimde. Ama artık yavaş yavaş Benim "Salad Days"in sonlarına geldikce, geçmişi özlemnin ne demek olduğunu ilk defa tadıyorum. Her ne kadar kötü olsada.

Eskiden... Çok eskiden birinin bana tembih ettiği gibi. Şehirde yaşamak için pençelerini saklamış olsada kurt, her zaman kurttur.

Son olarak Shakespeare Antony ve Kleopatra'sında dediği gibi

"My Salad Days. When I was green in judgment, cold on blood..." Lafını diyebilen bir insan oluyorum.

Neyse artık Salata günlerim bittiğine göre yavaştan project c3 de yavaştan hayata geçirmek lazım... zaman azalıyor...

09 Şubat 2009

22...

22 sene... Herhalde yolun yarısı eder. Dante'nin koyduğu 35 limitinin bana uyacağını sanmam. Heyhat; dante'nin "yolunun yarısında" yapabildiği gibi bir ilahi komedyam yok. 

Genelde 9 Şubat geldikçe; içimdeki huzursuzluğu çevremdekilere de yansıtırdım. Evet doğum günlerimde huzursuzlanıyorum en azından son bir 5 yıldır. Sinir katsayım artar, yakınlarımı daha kolay kırarım. Ancak bu hareketlerimin hiçbiri yapay değildir. Kendi doğam gereği olan hareketlerdir, samimidir bir bakıma. Bu sene öyle olmadı... Çevremdeki insanı kırmaktan belki daha fazla çekindiğimdendir veya insanlarla daha fazla içli dışlı olmak istemeyişimdendir; içime atarak, kimselere sezdirmeden geçti bu son günlerim. Ve sonunda sessiz karşıladım doğum günümü, sanki geçen senekinden biraz daha sessiz ve yalnız; ama kesinlikle benim istemediğim gibi değil, aksine kendime yaraştırdığım gibi...

Kaybettiklerim, uzaklaştıklarım, sevemediklerim, kırdıklarım, samimiyetle davranmadıklarım, nefret ettiklerim, önemsemediklerim; bunun yanında  kazandıklarım, tanıştıklarım, sevmeye çalıştıklarım,üzerine titrediklerim, samimiyetine inanmak istediklerim, aşık olduklarım, önemine inandıklarımla bir sene daha geçti "ömr-ü temaşam"dan. 

Son olarak İstanbul'a teşekkür etmek istiyorum. 9 Şubatın ilk saatlerini soğuk, yağmur sonrası ıslak sokaklarda karşıladığı için. Tıpkı benim sevdiğim gibi...

neyse yavaş yavaş başlamak lazım project c3'e... Hadi bakalım...